Bizans İmparatoru ‘Bulgar Katili’ II. Basil
II. Basil Porphyrogenitus veya II. Basilius (Yunanca Βασίλειος), MS 976’dan 1025’e kadar Bizans imparatorluğuna hükmetmiş olup, Trajan’ın Kapısı’ndaki meşhur yenilgisinin intikamını tarihi Bulgaristan’ı fethederek kazandığı için (Bulgaroktonos ‘Bulgar Katili, Bulgar Kasabı, Bulgarkıran’ , Yunanca ὁ Βουλγαροκτόνος) olarak tanınmıştır. Tahta çıktığı gibi aşağılayıcı bir yenilgi alan, devrilmek istenen imparator önüne çıkan tüm engelleri aşmayı bildiği gibi yaşamı boyunca Bizans İmparatorluğu’nu dünyanın gördüğü en büyük güce dönüştürme hayalini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Şüphesiz Bizans tahtına oturan en yalnız figür olan Basil’in zafere giden yolu da kolay değildi. Vareng Muhafızları[1] olarak bilinen devasa cüsseli Vikinglerden oluşan özel ordusuyla tahtın iplerini sıkı tutan Basil, Yunanistan‘ı ve neredeyse tüm Balkanları fethetmiş, Suriye’de Araplar’a karşı zafer kazanmış, imparatorluğun sınırlarını iki katına çıkarmayı başarırken Bizans’ı ‘iki kıtada yeniden süper güç’ haline getirmiştir. Bizans tarihinin bu önemli isminin biyografisi 11. Yüzyıldın önemli tarihçilerinden Michael Psellos‘un Kronografisi’nde yer bulmuştur.
Çocukluğu
Makedon hanedanıyla ilgili şaşırtıcı olan şey, en büyük imparatorlarının aslında meşru mirasçıların çıkarlarını “koruduğunu” iddia eden I. Romanus Lecapenus, II. Nicephorus Phocas ve I. İoannis Tzimisces gibi tahtla kan bağı olmayan erkekler olmasıydı. Makedon Hanedanından Bizans İmparatoru II. Romanos ile yoksul bir meyhane sahibinin kızı Theophano’nun oğlu olan Basil MS 958 yılında doğmuş olup, sadece 24 yaşındaki babası muhtemelen karısı tarafından zehirlenerek öldüğünde sadece 5 yaşındaydı. Basil ve küçük kardeşi Konstantin Bizans tahtını birlikte devralmışlardır. Romanos’un eşi İmparatoriçe Theophano naip olurken, General Nikephoros Phokas ile evlenmiş böylece II. Nikephoros Phokas imparator olmuştur. Theophano, bu evlilikte de mutluluk ve huzuru bulamamış, Aralık 969’da kocasını yatağında öldürdüğü söylentisi saraya yayılmıştır. Bu olaydan sonra Phokas’ın yeğeni General John Tzimiskes (969-976) kendini imparator ederken Theophano’yu da bir manastıra sürmüştür. Tzimiskes, iki genç imparator için koruyucu olarak hareket etmeye devam ederken, Orta Doğu’da bir dizi başarılı askeri sefer başlatmıştır. Tzimiskes, 976’da hastalanıp öldüğünde, Basil Bizans İmparatorluğu’nun tahtında haklı yerini almış, kâğıt üzerinde Cecil ile ortak imparator olarak görülse de pratikte Basil hüküm sürmüştür.
İmparator Olması
Basil, ata binme konusunda yeteneğine rağmen fiziksel açıdan çok sağlıklı bir genç değildi. Savaşa giderken yanında bir Meryem Ana heykeli götürecek denli dindar bir adam olduğundan keşiş gibi yaşıyordu. Okumayla da arası pek iyi değildi, eğitimli sınıfları pek sevmiyordu, kadınlara ilgi göstermiyordu doğal olarak çocuk sahibi de değildi. Aksi tabiatlı, aniden öfkelenen, kimseye güvenmeyen, edebiyat ile pek ilgilenmeyen, şaşalı kıyafetlerden ve eğlenceli toplantılardan hoşlanmayan bir imparator olduğundan tahmin edileceği gibi pek seveni de olmamıştır. Bununla birlikte giriştiği cesur askeri seferlerde elde ettiği başarı ve imparatorluğu yönetme becerisi sebebiyle halkından saygı görüyor, düşmanlarını ise korkutuyordu.
İç Politikalar
Basil’in tahta geçtiği gibi önceki imparatorlar döneminde sahip olduğu ayrıcalıklı pozisyonu sürdürmek isteyen general olan aristokrat Bardas Skleros tarafından yönetilen bir isyanı bastırmaktı. Küçük Asya’da birkaç muharebede yenilmesine karşın hadım saray görevlilerinden (parakoimomenos[2]) amcası Basil Lecapenus’un da yardımıyla hasmını mağlup etmeyi başarmıştır. Bununla birlikte Hadım Basil bir süre sonra imparatorun kendisi gibi davranmaya başlamış, Basil’in onaylamadığı emirleri vermiş hatta imparatorun cüppelerini bile giymekle kalmamış, imparator 18 yaşına gelmek üzereyken genç hükümdarın gizlice Müslümanlarla birlikte çalıştığı konusunda bir söylenti de yaymaya çalışmıştır. Hırslı amca hadım olduğu için tahta kendi geçemeyeceğinden aristokrat bir ailenin lideri Bardas Phokas imparator olarak tahta çıkarmak için 985’de darbe yapmaya çalışırken Basil harekete geçmiş ordunun desteğiyle yaşı gelmeden tahta çıkarak bu planı engellemiştir. Basil sadakatsiz ve yozlaşmış amcasını hain olarak tutuklamış, tüm topraklarına ve servetine el koymuşsa da öldürtmemiş sürgüne göndermiştir.
Basil bu dönemde yoksul köylülerin topraklarını satın alarak veya gasp ederek büyüyen hırslı ve açgözlü aristokratlar ile manastırların gittikçe artan nüfuzunu azaltarak iktidarını pekiştirmeye çalışmıştır. Büyük toprak sahiplerinin (dynatoi) fakirlerin vergi borcunu ödemesini sağlayan allelengyon adlı bir vergi sistemi geliştirmişse de güçlü bir muhalefetle karşılaştığından başarılı olamamış, uygulama sonradan 1028’de III. Romanos tarafından terk edilmiştir. Gücü daha da merkezileştirmek için yerel liderlerin askeri kabiliyetlerini azaltmış, yeni vergi gelirini kendine sadık bir ordu yaratmak için kullanmıştır.
Askeri Seferler
Trajan Kapısı’ndaki yenilgi
Basil bir asker olarak ününü arttırmak istiyordu ki bu amaçla 100 yıl önce Bulgar kabilelerini birleştirerek sırayla üç Bizans imparatorunu yenerek Bizans aleyhine büyüyen Bulgar Hanı Krum’un kurduğu Birinci Bulgar Devletini hedef seçmiştir. Bir kayıt Kurum Han’ın Bizans imparatoru I. Nikephoros’un kafatasını bir bardak haline getirerek zaferini kutladığından bahsetmekteydi ki Bulgarlara karlı kesin bir zaferin kazanılması genç Bizans imparatoru için büyük prestij getirecek bir onur meselesi olarak görülüyordu. Samuel yönetimindeki Bulgarlar Bizans kasabalarını yağmalamaya devam ediyorlardı. Değerini kanıtlamak ve çalınan Bizans topraklarını geri almak amacıyla sefere çıkmışsa da imparator savaş alanı deneyiminden yoksundu. Basil’in 60 bin kişilik ordusu, Bulgar başkenti Serdica’yı (bugünkü ‘Sofya’) kuşatmışsa da 20s gün süren saldırıı sonuçsuz kaldı ve ordusu, Bulgarların tüm mahsullerini yakmaları nedeniyle yiyecek eksikliğinden dolayı açıkla karşı karşıya kalmıştır. Hatalarını fark eden Basil kuşatmayı kaldırmış yorgun ve aç ordusunun kalıntılarıyla geri çekilirken bu sefer Ağustos 986’da Trajan Kapısı olarak bilinen dar bir Bulgar dağ geçidinde İkinci Bulgar Devleti Çarı Samuel’in (958-1014) kurduğu pusuya düşerek ağır bir yenilgi almıştır. Ezici bir yenilgi alan ve Basil yaralanmış, çok sayıda askeri kaybederken, seçkin bir Ermeni bölüğü Bulgar hatlarını yararak imparatoru Konstantinopolis‘e kaçırmayı başarmıştır. Basil bu olayın intikamını almak için 28 yıl beklemek zorunda kalacaktır.
Vladimir ile Antlaşma
Trajan Kapısı’ndaki yenilgi, Bulgar kralı Samuel’in krallığının Bizans topraklarına doğru daha da genişlemesine ve Bardas Skleros ve Bardas Phokas’ın liderliğinde Basil’i tahttan indirmeye yönelik iki ayaklanmanın başlamasına sebep olmuştur. Bardas Phokas, 987’de kendini imparator ilan etmişse de, bir donanmaya sahip değildi ve adamlarıyla İstanbul Boğazı’na vardığında karşısında her iki kıyıda devriye gezen imparatorluk filosunu bulmuştu. Bulgar kampanyasındaki en iyi birliklerini kaybeden Basil, Kiev prensi I. Vladimir‘in gönderdiği büyük çift kanatlı baltalarla donanmış 6 bin Viking savaşçısının yardımıyla isyanı bastırmış, yakalanan Phokas sırasıyla hem asılmış hem çarmıha gerilmiş de hem kazığa oturtulmuştur. Phocas’ın dul eşi hapsedilen eski isayncı Bardas Sclerus’u serbest bırakmışsa, yorgun ve artık neredeyse kör olan yaşlı eski general birliklerini toplayıp iç savaşa devam edecek gibi görünse de imparatorun süslü bir başlık ve rahat bir mülk teklifini mutlu bir şekilde kabul etmiştir.
Vareg Muhafızları
Tabii ki bu yardım karşılıksız olmamış, Basil kızkardeşi Prenses Anna’yı vaftiz olması şartıyla Vladimir ile evlendirme sözü vermiştir. Basil gönderilen Vikinglerin hizmetinden öylesine etkilenmiştir ki bunları Vareg veya Varangian Muhafızları adıyla kalıcı kişisel korumaları yapmıştır. Varangian kelimesi ‘taahhüt edilen’ anlamına gelmekteydi ki iyi savaşçılar olmakla birlikte sadece imparatora sadakat gösterdiklerinden, hükümdar öldüğünde imparatorluk hazinesine giderek, rahatça taşıyabilecekleri kadar altın alma huyları yüzünden çoğu varlıklı insanlar olarak emekli olmuştur. Basil’in büyük babası VII. Konstantin, zamanında mor odada doğan Bizans prenseslerinin tıpkı Rum ateşi gibi devlet hazinesi olduğunu ve asla düşmana teslim edilmemesi gerektiğini bildirmişse de imparator tahtını koruyabilmek için Bizans’ın onurunu ‘gayrı uygar’ olarak gördüğü Slavların ayakları altında ezilmesine izin vermek zorunda kalmıştı. Açıkçası Vladimir bir süredir dinini değiştirmek istiyordu. Efsaneye göre, karar vermesine yardımcı olmak için çevresindeki ülkelere tek tanrılı dinleri tanımaları için elçiler göndermişti. İslam alkol ve domuz etini reddettiği için Slavlara uygun bulunmamıştı. Yahudiler vatanlarını kaybettikleri ve bu nedenle Tanrı tarafından terk edildikleri için reddedilmişti. Hıristiyanlığı tanımaları için gönderilen adamları, Latin ya da Yunan ayininden hangisinin daha iyi olup olmadığını araştırıyorlardı. Roma’ya giden elçiler, karanlık kiliseler bulurken Konstantinopolis’e gidenler Ayasofya’daki şaşalı ayin ve gösterilerden büyülenmişti: ‘’Yerde miydik, gökte miydik anlamadık’ dediler. Rus prensi Ortodoks Hristiyanlığı benimseme konusunda ikna oldu. Her iki tarafta sözünü tutunca hem evlilik gerçekleşmiş hem de hükümdarlarının bir yıl içinde vaftiz edilmesinin arından Rusya resmen Ortodoks olmuştur.
Fatimiler ile Savaş
Nisan 995’te Suriye’deki hem Antakya hem de Halep, Fâtımîlerin[3] saldırısına uğrayınca ve Bizans düklerinden Bourtzes öldürülünce hızla bölgeye gitmiş, Trablus’un kuşatmışsa da başarısız olmuş ancak Tartus’u işgal edebilmiştir. Ekim 999’da Bizans ordusu i Baalbek’e dek ilerlemiş hatta Shaiza’ya bir garnizon yerleştirmiştir. Kuzey Suriye’de askeri insiyatifi ele geçirmesinin ardından halifeyle ticareti kısıtlayarak Arapların ekonomisine zarar vermeleri için uzun vadeli bir politika izlemiştir. Hatalarından ders alan Basil, hesaba katılması gereken yetenekli, organize ve yıkıcı bir güç haline dönüşürken, asla kazanamayacağını bildiği bir savaşa giremeyeceğini öğrenmişti. Doğu sorununu çözen, iç politikadaki düşmanlarından kurtulan ve kendine sadık bir ordu yaratan Basil uzun süredir kafasını meşgul eden Bulgar krallığıyla hesaplaşmak için ordusunun savaş sırasında mükemmel bir şekilde koordine edilmiş tek bir organ gibi hareket edebilmesi için adamlarını bıkıp usandırana dek çalıştırıp sürekli denetlemiştir.
Bulgar Krallığına Karşı Kesin Zafer
Bu süreçte Samuel, egemenliğini Adriyatik Denizi’nden Karadeniz’e kadar genişletmiş, Bizans topraklarını da Yunanistan’ın merkezi dahil yağmalaya devam etmişti. Basil ise küçük düşürücü yenilgisinden yıllar sonra sonunda kendini kanıtlamaya hazırdı. Sonunda harekete geçen Basil yaz-kış yıllarca süren seferlerde geçmişte kaybedilen Bizans Yunanistan’ını, Pliska[4] (1000), Üsküp (1004) ve Dyracchion[5] (1005) ele geçirmiştir. Samuel, eski düşmanını bir tuzağa çekmeyi umarak geçişleri duvarlar ve kulelerle güçlendirmiş ve bu taktiği başlarda işe yaramıştı. Bununla birlikte 29 Temmuz 1014 sabahı Belasica Dağları’ndaki Kleidion’da başka bir dağ geçidinde ise Bulgarlara karşı büyük ve kesin bir zafer kazanıp, 14 bin savaş esiri aldıktan sonra geçmişte yaşadığı yenilginin öfkesiyle insanlık dışı bir eylemin yapılmasını emretti: Binlerce Bulgar savaş esirinin gözleri kör edildi ve onları her biri sadece tek gözü kör edilecek denli şanslı birer rehber tarafından yönetilen 100’lü gruplar halinde Bulgar kralına geri gönderdi. Bir söylenceye göre Samuel, Basil’in acımasız gazabına uğrayan adamlarını gördüğünde şok geçirerek felç olduktan sonra ölmüştür. Samuel’in oğulları bir süre direnebilmişlerse de sonuçta Bulgar toprakları, Bizans İmparatorluğu’nca ele geçirildi. Basil 1018’de Bulgar Krallığı’nın başkenti Serdica’ya girmiştir. Artık Bulgar Katili Basil olarak anılan imparator, Trajan’ın Kapısı’nın tatsız hatırasını böylece geride bıraktıktan sonra nispeten daha cömert davranmış, vergileri düşürmüş, yerel beylerin tekrar güç kazanmasına göz yummuştur. Basil’in adı Balkanlarda öylesine korku ile anılmıştır ki Hırvatistan yöneticileri savaşmadan teslim olmuş, Bizans yönetimini kabul etmeleri akrşılığında Basil’de onları çeşitli unvanlarla ödüllendirmiştir. Basil, Bulgar soylularına da kötü davranmamış, saray unvanları ve yüksek makamlar vermiş, makul vergi miktarları uygulayarak bölgede Bizans yönetimini kalıcı hale getirmeye çalışmıştır. İmparator ayrıca Bulgar Kilisesi’nin başpiskoposunu kendisinin seçmesi şartıyla Konstantinopolis’ten bağımsız kalmasına izin vermiştir. Bu cömert muamele Bulgaristan ve Balkanlarda bir süre işlerin yolunda gitmesini sağlamışsa da Basil öldükten ve politikaları tersine döndükten sonra, halefleri yine isyanlarla karşılaşmışlardır.
Ölümü
Basil, 1021-22’de Gürcistan (Iberia) ve Ermenistan üzerine başarılı bir askeri sefer gerçekleştirmiş, a Vaspurkan’ı[6] da ele geçirdikten sonra yeni fethedilen topraklarla Bizans toprakları Mezopotamya’ya kadar uzanmıştır. İtalya’da artan Arap tehlikesine karşı Sicilya’ya bir sefer hazırlığı yapmakla birlikte bu planını hayata geçmeden önce 13 ya da 15 Aralık 1025’te 65 yaşındayken ölmüştür. İmparator Konstantinopolis’teki Kutsal Havariler Kilisesi’nde öncülleriyle birlikte kendisini bekleyen muhteşem bir lahit içine gömülmüşse de bu kiliseye değil şehrin dışındaki Hebdomon’da[7] daha küçük bir kilisede daha basit bir mezarı tercih etmiştir. Mezar taşında şu cümleler yazmaktadır:
‘Cennetin Kralı beni dünyanın en büyük yöneticisi, imparator olarak görmeye çağırdığı günden beri kimse mızrağımın boş durduğunu görmedi. Hayatım boyunca uyanık kaldım ve Yeni Roma‘nın çocuklarını korudum, hem Batı’da hem de Doğu’nun kalelerinde cesurca seferler yürüttüm… Hey sen! burada mezarımı görüyorsun, dualarınla zaferlerimin ödülünü ver.’
Mirası
1025’e kadar, güçlü imparatorunun istikrarlı ellerinde, Bizans kartalı neredeyse her sınırda zafer kazanmıştır. Basil hükümranlığı döneminde Girit‘ten Kırım‘a ve Messina Boğazı ve Tuna Nehri’nden Aras, Fırat ve Asi nehirlerine uzanan topraklara hâkim olarak imparatorluğunun sınırlarını neredeyse iki katına çıkarmıştır. Bizans sınırlarını Tuna’ya geri götürmüşse de bunu yaparak Bizans’ın kuzeydeki göçebe halklarla doğrudan temas ve çatışmaya girmesine de yol açmıştır ki bu durumun sonradan kötü sonuçları görülecektir. Benzer şekilde Ermeni topraklarının ilhak edilmesi hem Ortodoks Bizans ile Miafizitizm’i savunan Ermeniler arasında dini ve politik çekişmeye sebep olmuş hem de imparatorluğun yıkılmasına sebep olacak Türk baskınları artık tampon bölge olmadan imparatorluk sınırlarında karşılanmaya başlanmıştır. Ayrıca merkezi yönetimi güçlendirmek adına Anadolu aristokrasisine karşı aldığı önlemler Türk kabilelerinin işgaline tanıklık edecek bir dönemde Anadolu’nun savunmasını zayıflatmıştır. II. Basil, Bizans’ın en büyük imparatorlarından birisi olup, yetenekli bir askeri komutan ve diplomat olmasına karşın izlediği politikaların çoğu, haleflerine başa çıkamayacaklarını tarih önünde kanıtlayacakları karışık bir miras bırakmıştı.
Yunan devletinin dünyanın süper gücü olduğunu iddia edebileceği tarihin son dönemlerinden birini temsil eden Basil günümüzde Yunanistan’da sokaklara adı verilerek hala onurlandırılan nostaljik bir kahraman figürü olarak anılırken Bulgaristan’da ise kötü, şeytani birisi olarak hatırlanmaktadır. Özellikle Balkanlarda Basil’in eylemleri ve mirası hakkındaki tartışmalar devam ederken efsanevi imparator ‘Birinin kahramanı diğerini kötü adamı’ deyişinin sembolü olmaya devam etmektedir.
Notlar
[1] Varegler veya Vareg Muhafızlar, 10. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar Bizans imparatorlarının kişisel korumalığını yapan Bizans ordusunun seçkin birliği. Muhafızlar ilk defa Kiev Prensi I. Vladimir’in Hristiyanlığı kabulünü takiben 988 yılında İmparator II. Basileios’un yönetiminde oluşturulmuştu.
[2] Yunanca παρακοιμώμενος ‘imparatorun odasının yanında uyuyan’
[3] Fâtımîler ya da Fâtımî Devleti, Tunus’ta kurulduktan sonra merkezi Kahire’ye taşıyan ve Fas, Cezayir, Libya, Malta, Sicilya, Sardinya, Korsika, Tunus, Mısır, Filistin, Lübnan, Ürdün ve Suriye’de egemenliğini kuran Şii meşrebinin İsmailî mezhebine bağlı devlet.
[4] Pliska, hem İlk Bulgar İmparatorluğu’nun ilk başkentinin hem de eyalet başkenti Şumnu’nun 20 km kuzeydoğusunda yer alan küçük bir kasabanın adıdır.
[5] Dyrrhachium Theması ya da Dyrrhachion Adriyatik denizi kıyılarını kapsayan günümüz Arnavutluk’unda kurulmuş Bizans İmparatorluğu theması. 9. yüzyıl başlarında kurulmuş ve başkenti Dyrrhachium’un ismini almıştır.
[6] Vaspurakan veya Vasburagan, Ermenice: Վասպուրական, “soylu ülke” ya da “prensler ülkesi” anlamına gelir Ermeni Krallığı’nın sekizinci vilayetiydi, sonra Orta Çağ’da Van Gölü çevresi merkezli bağımsız bir krallık olmuştur.
[7] Bugünkü Bakırköy
Kaynakça
Brownworth, L. Lost to the West. Broadway Books, 2010.
Gregory, T.E. A History of Byzantium. Wiley-Blackwell, 2010.
Herrin, J. Byzantium. Princeton University Press, 2009.
Holmes, Catherine (1 April 2003). “Basil II”. De Imperatoribus Romanis. Retrieved 9 July 2018
Holmes, Catherine. Basil II and the Governance of Empire (976–1025). New York: Oxford University Press, 2005
Lev, Yaacov. “The Fatimids and Byzantium, 10th–12th Centuries”. Graeco-Arabica, 1995 6: 190–208. OCLC 183390203
Mango, C. The Oxford History of Byzantium. Oxford University Press, 2002.
Norwich, J.J. A Short History of Byzantium. Vintage, 1998.
Psellus, M. Fourteen Byzantine Rulers. Penguin Classics, 1979.
Rosser, J.H. Historical Dictionary of Byzantium. Scarecrow Press, 2001.
Sewter, Edgar Robert Ashton, ed. The Chronographia of Michael Psellus. New Haven, Connecticut: Yale University Press, 1953
Shephard, J. The Cambridge History of the Byzantine Empire. CUP, 2011
Talbot, Alice-Mary; Sullivan, Dennis F., eds. The History of Leo the Deacon: Byzantine Military Expansion in the Tenth Century. Washington, DC: Dumbarton Oaks, 2005
Whittow, Mark. The Making of Byzantium, 600–1025. Berkeley: University of California Press, 1996
Wortley, John, ed. John Skylitzes: A Synopsis of Byzantine History, 811–1057. Cambridge: Cambridge University Press, 2010